(Türk Dünyası Araştırmaları, S. 159, Aralık 2005, İstanbul, s. 165-171)
BATI SİBİRYA TATARLARININ HAYATINI KONU EDİNEN İLK ROMAN:
İRTÉŞ TAÑNARI (İRTİŞ TANLARI)
Dr. Erdal ŞAHİN
*
Rusya Federasyonu içinde Tümen, Tobol, Omsk, Baraba, Novosibirsk, Tomsk
şehirlerinde ve bu şehirlere bağlı birçok kasaba veya köyde yaşayan Tatarlar ile
Tatarlaşmış diğer halklar, genel olarak Batı Sibirya Tatarları veya sadece Sibirya
Tatarları olarak adlandırılır. Bunlar, genellikle Obi ve İrtiş ırmaklarının vadilerine
yerleşmişlerdir. 15-16. yüzyıldan beri siyasî varlıklarını hissettiren bu Tatarlar sayıca
bilhassa Tobol, Tümen, Tomsk ve Baraba’da fazla olduklarından bu şehir adlarıyla da
anılırlar.
1
.
Rusya Federasyonu’nun 2000 yılında federal bölgelere bölümlenmesinde Batı
Sibirya Tatarlarının yaşadığı yerler iki ayrı federal bölgede yer almıştır. Batı Sibirya
Tatarlarının yoğun olarak bulunduğu Tümen şehri Ural federal bölgesinde, Omsk,
Tomsk, Novosibirsk Sibirya federal bölgesinde kalmıştır. 2002 nüfus sayımına göre
Tümen bölgesinde 250.245 Tatar yaşamaktadır. Sibirya federal bölgesinde Omsk’ta
48.115, Tomsk’ta 20.147 ve Novosibirsk’te 27.880 olmak üzere toplam 253.058 Tatar
bulunmaktadır.
2
Batı Sibirya Tatarlarının geneli ağızlarını konuşma dili olarak
kullandıkları halde yazı dili olarak Kazan Tatar Türkçesiyle Rusçayı kullanmaktadırlar.
Rusya toprakları içinde yaşayan ve özerk cumhuriyetleri bulunmayan Batı
Sibirya Tatarlarının Tatarlıkları, ağızları, yazı dilleri, yönetimleri vb. özellikle
Sovyetlerin dağılmasından sonra Rusya Federasyonu aydınları ve siyasetçileri arasında
tartışma konusu olmuştur. Gerek bu bölgede ve gerekse Tataristan’da bu konularda
genellikle birbirine zıt fikirler ileri sürülmekte ve tartışmalar yapılmaktadır.
Aydınlardan ve halktan bir kısım Batı Sibirya Tatarlarının yaşadıkları topraklarda özerk
bir cumhuriyet oluşturularak, ağızlarının yazı dili haline getirilmesini isterken diğer bir
kısım mevcut yapının devamından yanadır. Yapılan yazılı veya sözlü bu tartışmalar
sürerken Batı Sibirya Tatarlarının hayatını konu edinen ilk roman İrtéş Tañnarı (İrtiş
Tanları) Kazan Tatar Türkçesiyle 1994 yılında Kazan’da basıldı. Roman, Yakub
Zenkiyev tarafından 1980-1990 yılları arasında, on yıllık bir süre zarfında Tobol
ilçesine bağlı Hucaylan’da yazılmıştır. Roman, Tataristan’da beğeniyle karşılanır ve
geniş kitlelerce okunur. Daha sonra Zori İrtışa (İrtiş Tanları) adıyla Rusça da yayınlanır.
Eser, 2002 yılında Tataristan Cumhuriyeti Gabdulla Tukay Devlet Ödülü’nü alır.
Romanın yazılış amacını ve hikâyesini yazar şöyle anlatır: “Bizim yaşadığımız
zamanda ve yerlerde öğretmenin rolü gayet büyük idi. O zamanki yaşadıklarımın,
gördüklerimin, öğrendiklerimin içimde kıpırdanmaya başladığı zaman bizim bölgeye
Kazan’dan bir grup yazar geldi. Fatih Hösni, Şevket Galiyev ve Ayaz Gıylecev’le
karşılaşmam benim hayatımı değiştirdi. Öğretmenlere ithaf ederek, Sibirya Tatarlarının
yaşamını, gelenek ve göreneklerini yazmak istedim. Bu fikir kırk yıl boyunca bana rahat
vermedi ve sonunda bu eser meydana geldi. Ben dünyayı hep pembe gözlükle görerek
büyüyen biriyim. Savaş yıllarında “za Rodinu, za Stalina!” (vatan için, Stalin için!)
diye ileri atılanlar arasında ben de vardım. Kitabın ilk müsveddelerini Kazan’a
götürdüğümde, Ayaz Bey bakıp inceledi ve ilk dersi verdi: “Abartma, süsleme tam
yaşamdaki gibi yaz!” dedi. Ben bundan sonra yaşamıma, çevreye, toplumumuza,
Stalin’in kara işlerine tenkit gözlüğüyle bakmaya başladım. Bizim Sibirya Tatar
köylerinin tarihî geçmişini daha derin araştırdım ve halkımızın trajik geçmişiyle
karşılaştım. Gerçeği kendi rengiyle görmeye başladım.”
3
Romanda geçen “Sibirya
halkı, Sibirya Tatarları tarihi az incelenmiş, incelenenler de edebiyatta az
kullanılmıştır.” (s. 629) cümlesi de romanın yazılış amacını belirtir niteliktedir.
Olayların genellikle Tobol ilçesine bağlı Yalan köyü sakinleri çevresinde
cereyan ettiği roman iki bölüm halinde 670 sayfadan oluşmaktadır. Birinci bölüm
Ağustos 1917 tarihi ile başlar, II. Dünya Savaşı’nın başlamasıyla biter; ikinci bölüm ise
II. Dünya Savaşı için asker alımlarıyla başlayarak Kalmukların Stalin tarafından Batı
Sibirya’ya sürgün edilmesine kadar sürer. Romanda, genel olarak Bolşevik öğretmen
Möhemmet Urazayev’in ve arkadaşlarının halkı batıl inançlardan arındırıp aydınlatarak,
çağdaş yaşamı benimsetme gayretleri konu edilir. Urazayev, cahillik, kötülük ve
adaletsizlikle savaşan bir kahramandır. Möhemmet Urazayev’in özel yaşamında ve
çevresinde gelişen olayların genel çerçevesini oluşturduğu romanda sevgi, kıskançlık,
nefret, aldatma; doğmak, büyümek, sevmek, evlenmek, çocuk sahibi olmak, askere
gitmek, ölmek vb. evrensel duygu ve fiillerden başka romanın geçtiği bölgeye ve
insanlarına özel olayları ve kültürel değerleri görmek de mümkündür.
Edebiyat eleştirmenleri tarafından genellikle teknik özür olarak kabul edilen;
fakat okuyucu için duygusal ve bilgisel değeri olan müdahaleler ve konudan
uzaklaştıran uzun tarihî veya etimolojik açıklamalara eserde çokça rastlanır. Örneğin,
romanın 382-387. sayfaları arasında Sibirya Hanlığı’nın Ruslar tarafından yıkılışı ve
Küçüm Han’ın hazinesine el konuluşu yazar tarafından uzun uzun anlatılır. Romanın
280. sayfasında İrtiş adının halk etimolojisi verilir.
Romanda Batı Sibirya bölgesinin küçültülmüşü olarak sunulan, olayların
geçtiği Yalan
4
köyünün etnik yapısı şöyledir:
“Yalan köyü Tatarları türlü yerlerden geldiğinden, onların gelenek ve
görenekleri gibi yüzleri de türlü türlüdür.
Ak alnı, uzunca yüzü, doğru, düzgün burnu Selime belki Kazan taraflarında yaşayan Bulgar dedelerimizden almıştır. Onların nesli belli “Kazanlılar”.
Asıl halk, kısık gözlü, çıkık yanaklı, küçük burunlular. Erkeklerin saçları sert olduğundan taransa da taranmasa da bir tarafa dağılıp gider.
Sartlar -Buhara tarafından gelen Özbekler- de var. Bunlar burada yaşaya yaşaya Tatarlaşmışlar. Köyde yerli gelenek ve görenekler üstündür. Kazan ve Ufa taraflarından gelen Tatarlar buranın
gelenek ve göreneklerini kabullenseler de dilde onların üstünlüğü vardır.
Yasaklı Tatarlar
5
ve Sartlar
6
bazen yerli dille bazen de yazı dili olan Kazan
Tatarcasıyla konuşurlar.” (237. s.)

Romanın sonunda bu etnik karışıklığa bir de Stalin tarafından yurtlarından
sürülmüş olan Kalmuklar eklenir. Etnik yönden renkli olan bu bölgenin zengin kültürel
unsurlarından çoğunu romanda bulabilmekteyiz.
Yalan köyü halkı, gündelik hayatında konuşmada Batı Sibirya Tatar ağzını
kullanır. Romanda yöre ağzının Kazan Tatar Türkçesinden az çok farklı oluşunu şu
cümlelerden anlarız:
“Kazan şehrinden gelen öğretmen Medine köy halkıyla kaynaşamadı,
Sibirya Tatarları dilini sevmedi, hep gözü dolu gezdi, özledi, sararıp soldu.”
(94. s.)
Komünist İhtilâli öncesi ve sonrası, romanda Batı Sibirya Tatar halkı genel
olarak Müslüman olarak gösterilir.
7
Bazı kahramanları romanda Tanrı’ya inanan,
Kur’an okuyan, okutan, hatim yaptıran, abdest alarak namaz kılan, tespih çeken,
Müslümanlık ahlâkını benimsemiş ve Müslümanlık geleneklerine uyan birer Müslüman
Tatar olarak görürüz. Halkın Müslümanlığıyla ilgili olarak romanın çeşitli yerlerine
serpiştirilmiş çeşitli cümleler bulunur. Bunlardan bazıları şöyledir:
“Minlekalış komşu dindar ihtiyarı eve çağırdı, Kur’an okuttu, hatim
yaptırdı. Neler yapmadı?” (10. s.)
“(Möhemmet Urazayev) Sandıkta çoktan beri unuttuğu namazlığını
arayıp bulup, abdest alıp Allahü Tealâ’ya yalvardı.” (438. s.)
“Yalan köyünde herkesçe sevilen Möhlise Ana’yı toprağa vermek için iki
gün kadar mezar kazdılar. Müslümanlık geleneklerini yerine getirmeye
çalışarak, erkekler, gençler toplandı. Çökmüş vücuduna dinçlik süsü vermeye
çalışarak ve iki sözün birinde öksürerek Çırık Abdrahman yasin okudu.” (458.
s.)
1917 Komünist İhtilâli’nin başarıya ulaşmasından sonra, ihtilâl döneminde
çoğunluğu Bolşevikler tarafında yer alan halk, ihtilâlden sonra Müslümanlık
geleneklerini yaşattıklarından dolayı yargılanıp cezalandırılarak sürgün edilirler.
Bolşevik öğretmen Möhemmet Urazayev de oğlunu sünnet ettirdiği için mahkemeye
çağrılır ve ifadesi alınır:
“(Urazayev) “İhtiyar anam, komşu Müslümanlar “eğer Şamil’i sünnet
ettirmezseniz ona bakmayız!” diye söyleyince, Müslümanlık dünyasında ortak
kabul edilmiş bu geleneğe uymazlık edemedim. Sünnet, Hristiyanların
bebekleri vaftiz etmesiyle eş değerdedir.” dedi.” (344. s.)
Yine, aynı dönemde Minnurıy’ın dedesi köy camiinde müezzin olduğundan
dolayı ailesiyle birlikte sürgüne gönderilir:
“Kader Minnurıy’a aklı erdiğinden beri merhametsiz davrandı. Dehşetli
(tarihin hangi yılı, hangi nesil çocukları için dehşetli olmadı ki?!)bin dokuz
yüz yirmi dokuz yılında onları bütün ailesiyle Çilebi şehrinden Tömen-Tubıl
taraflarına, tayga ortasına girerek sinmiş Rostoş isimli yere kovdular. Annesi
ve babası zengin olduğundan da değil, onun sevgili dedesi, güleç yüzlü,
uzunca, düzgün boylu Söleyman camide müezzin diye”....” (368. s.)
Romanda, yazarının romanı yazış amaçlarından da olan, Sibirya Tatarlarının
gelenek ve göreneklerine ilişkin bilgiler bulunur.
“Urazayev: “İhtiyar anam, komşu Müslümanlar “eğer Şamil’i sünnet
ettirmezseniz ona bakmayız!” diye söyleyince, bu Müslümanlık dünyasında ortak kabul
edilmiş geleneğe uymazlık edemedim. Sünnet, Hristiyanların bebekleri vaftiz etmesiyle
eş değerdedir.” dedi.” (344. s.) cümlelerinden Tatarlarda sünnet düğünü yapıldığını ve
“Beyik köyünden Korman Dede anlattı. Feyzulla, Sibgatulla’nın sünnet düğününde at
yarışına katılmış.” (108. s.) cümlesinden de böyle düğünlerde at yarışları yapıldığını
öğreniriz. Ancak bu düğün geleneğini romanda teferruatıyla bulamayız.
Sünnet düğünü romanda ayrıntısıyla yer almazken, evlilikle ilgili bazı
gelenekler romanda serpiştirilmiş olarak yer aldığı gibi, yine Yalan köyü gençlerinden
Selime ile Mannur’un düğünleri romanın 238-243. sayfaları arasında başlangıcından
bitişine kadar ayrıntısıyla anlatılır. Buradan, Sibirya Tatar halkının düğün hazırlıkları,
düğünün çeşitli aşamalarında söyledikleri türküler, geline, damada ve yakınlarına
verilen hediyeler vb. hakkında bilgiler edinilir.
Romandan Tatarların yağmur yağmayıp kuraklık baş gösterdiğinde
“ihtiyarların camilere toplanıp yalvararak Tanrı’dan yağış istediklerini, erkeklerin
yağmur dileğiyle tekbir getirerek sokaklarda dolaştıklarını, yine gençlerin ve
çocukların “karga botkası”
8
pişirip ve kazık başına botka koyup kargalara ziyafet
verdiklerini” (29. s.) öğreniriz.
Kışın donmuş olan ırmaklarda havaların ısınmasıyla buzların hareket etmeye
başladığı gün ırmak boylarında yaşayan Tatarlar için bayram sayılır ve o gün kuklalar
yapıp buz üzerine koyarak dilek dileme geleneği vardır.
9
Romanda “zayıf ve hastalıklı
Devletşe’nin annesi İrtiş’te buzun eridiği zamanı bir sihrî şifalı bir vakit olarak kabul
ediyordu. Oğlunu yanına alıp, hızla buzların aktığı yarın yanına gelir, bildiği duaları
defalarca okuyup, bin türlü dilek dileyip yara çarparak geçen buz parçasına kendi
eliyle yaptığı, güzelce işlenmiş kuklasını koyup” (485. s.) gönderir.
Batı Sibirya Tatarları’nca geleneksel törenlerden başka yeni yıl, resmî
bayramlardan 25 Ekim Bayramı ve 8 Mart Kadınlar Günü de kutlanır:
“Yosıflar bu yıl Möhemmet Abi’de son yıllarını okuyorlar. Üç kış
boyunca onlar bir yoldan, bir sokaktan gittiler. Yeni yıllarını karşıladılar.
Ekim bayramında saf saf dizilip sokaklardan iki üç defa “urrraa” diye
bağırarak geçtiler. Güzel bayramlardı bunlar, ama Yusuf’un en çok sevdiği
bayram 8 Mart’tı. Bu yıl da onlar uzun zaman bayrama hazırlandılar. Resim
derslerinde renkli kağıtlar kesip annelerine, ninelerine kutlama sözleri
yazdılar. Piyonerler kızıl kravatlar takıp bayram postasını ziller takılı, çiçekle
ve al kurdelelerle süslü kızağa oturup evden eve dağıttılar.” (115. s.)
Romanda halk tedavisi yöntemlerini de görmek mümkündür. Bunlar
okuyucuya örnek alınması gereken tedaviler olarak değil, cahil molla Çırık Abdrahman
tiplemesiyle tenkit edilecek uygulamalar olarak gösterilir:
“Saniya biliyor ki, Yalanlılar hastalandıklarında, genelde, Abdrahman
yanına giderler, o dualar okuyup, üfleyip gönderir, bazen de ormandan,
dağdan, çayırdan topladığı otlardan verip gönderir.” (57. s.)
“İki günden sonra da sağlık ocağına hiç kimse hastayım diye gelmedi.
Sıtmaya tutulan Gaynikamal dün sokak süpürgesini kucaklayıp çöplükte
soğukta yatmış, bugün ağrısı artmış, Çırık’ın yönlendirmesiyle ona ölmüş yılan
kucaklatıp uyutmuşlar. “Durumu iyi” diye söylüyorlarmış.” (62. s.)
Romandaki olayların akışında, çeşitli durumlarda Tatar halk edebiyatı ürünleri
de verilmiştir. Tatar halk edebiyatı türü olan rivayetlerden romanda dört tane
bulunmaktadır. Bunlardan birincisi Yalan köyünün kuruluşu (33. s.), ikincisi Tatar
kadınların ayıları emzirmesi (72. s.), üçücüsü Küçüm Han’ın hanımı Süzgi Hanım
(41-43. s.), dördüncüsü ise Altın Mögiz Adası (138-139) rivayetleridir.
Sibirya’da halkın doğayla bütünleşmesini göstermesi açısından romanda yer
alan kadınların ayı emzirmesi rivayeti ilginçtir:
“Hadi Dedesi ona bir zaman: “Yosıf oğlum, büyünce ava çıkarsan
ayılardan korkma, demişti. Çok önceden bizim kadınlar yetim kalmış ayı
yavrularını emzirmişler. Senin ninenin ninesi Sekine de yolunu kaybetmiş yetim
ayı yavrusunu kendi memesinden emzirmiş. Bakmış, ayı yavrusu canlanınca,
onu ormana gönderirken kulağına: “Sen artık benim yavrum oldun, benim
yedi neslime dokunma!” demiş. Sen Sekine ninenin beşinci neslisin, ayılar seni
unutmamıştır.” (72. s.)
Kahramanların duyguları ifade edilirken halk türkülerinden de faydalanılır.
Türküler sevgi, üzüntü veya coşkularını ifade ederken söylenir veya mektuplara yazılır.
Bu türküler yazar tarafından doğrudan doğruya kaynağından alınarak romana
yerleştirilmiştir. Romanda çeşitli törenlerde söylenen tören türküleri yanında,
kahramanlar tarafından çeşitli durumlarda birbirlerine olan sevgilerinin ifade edildiği,
II. Dünya Savaşı’na katılan kahramanların yurtlarına olan sevgilerinin dile getirildiği,
savaş yıllarında yokluk çeken halkın durumunun dile getirildiği türküler romanın içine
serpiştirilmiştir. Örneğin, II. Dünya Savaşı yıllarında yokluk çeken halka tercüman
olmak üzere köyün yaşlılarından Sabira Ana şu dörtlüğü söyler:
Kaher suksın Mikulaynı
Yere batsın Mikulay
Sigéz sıyır savdırdı!
Sekiz inek sağdırdı!
Rehmet töşsén Stalinga
Sağ olsun Stalin
Bér sıyırsız kaldırdı! (343. s.)
Hiç ineksiz bıraktı!
Yalan köyünde bu dörtlüğün söylendiğini işiten polisler, dörtlüğün kaynağı
Sabira Ana’yı tutuklarlar.
İdil Ural bölgesi halklarından Tatar ve Başkurt halk edebiyatına özgü olan,
çoğunlukla bir kişinin başından geçen olayları konu edinen ve beyit nazım birimiyle
kurulan “beyit” nazım türüne romanda bir örnek bulunur. Bu beyit, Napoleon’un Rusya
seferi konulu olup, Tatarların yüzyıllardır Ruslar için öldüğü hatırlatılarak II. Dünya
Savaşı münasebetiyle Devletşe Abi tarafından (538. s.) gençlere ezgisiyle birlikte
söylenir:
Napoleyon eyte iken, miném télegém diyép,
Napolyon dermiş, benim dileğim deyip,
Rusiyanéñ cir-suları ilge bülegém, diyép.
Rusya’nın yeri suyu halka hediyem deyip.
Ey, Napoleon, mekérlécan, yavız iken
télegéñ:
Ey, Napolyon, hinoğlu, kötüymüş dileğin:
Yetimneréñ küz yeşleré, şulmı iléñe bülegéñ? Yetimlerin göz yaşları,bu mu halkına hediyen?
Napoleonnı kızıktıra Rusiyanıñ malları,
Napolyon’u çeker Rusya’nın malları,
Şul malları alır öçén basıp kérdé yavları.
Bu malları almak için saldırdı askerleri.
Napoleonga karşı kitté béznéñ avıl Miñnulla. Napolyon’a karşı gitti bizim köyden Minnulla.
Kanlı köreş kırlarında ul gaziz başın sala.
Kanlı savaş meydanlarında o aziz başını koyar.
Miñnullanıñ balaları etkelerén köteler,
Minnulla’nın çocukları babalarını bekler,
“Kaytır elé etkebéz!” dip ihlas ömét iteler.
“Döner hele babanız!” diye içten ümit ederler.
Ey, balalar, kötmegéz séz, etkegéz yuk indé,
Ey, çocuklar, beklemeyin siz, babanız yok
artık
Rusiyanı saklaganda ul korban bulgan indé.
(538. s.)
Rusya’yı korurken o kurban oldu artık.
Tatar halkının yaşam tecrübesini bildiren “Aş aşka-urını başka!” (31. s.)
(Yemek yemeğe-yeri başka!), “Uttan yırak, sudan sak, yamandan çitte bul” (110. s.)
(Ateşten ırak, sudan dikkatli, kötüden uzak ol.), “Dürt ayaklı at ta sörténe.” (127. s.)
(Dört ayaklı at da sürünür.), “Yul gazabı-gür gazabı.” (214. s. ) (Yol azabı kabir azabı.)
gibi atasözlerinin de romanda sıkça kullanıldığı dikkati çeker.
Sonuç olarak, Batı Sibirya Tatarlarının yaşamını konu edinen ve Batı Sibirya
tarihine ve kültürüne dair unsurlar da içeren İrtéş Tañnarı (İrtiş Tanları) Sibirya’yı,
farklı coğrafyada aynı kültürü yaşayan Tataristan’a getirmiş, doğudaki kardeşleri
batıdakilerle buluşturmuştur. Batı Sibirya Tatarlarının kültürel değerleri, doğal olarak,
romanda anlatıldığı kadar değildir. Bölge halkının yaşayışını, tarihini ve kültürünü
anlatma iddiasıyla yazılmış olan romanda bölgenin bütün gelenek ve göreneklerinin yer
alması tabiî ki beklenemezdi; o zaman romanın cilt cilt basılması gerekirdi. Yazar,
konunun ve roman türünün sınırları dahilinde iddiasını gerçekleştirmeye çalışmış; ancak
yukarıda da değindiğimiz gibi bazen bilerek bu sınırların dışına çıkmıştır. Eser, bilim ve
tarih kitaplarında bulabileceğimiz bölgeye ait tarihsel, töresel ve yaşamsal bilgileri
roman türünün sıcaklığıyla okuyucuya başarılı bir şekilde sunmaktadır.
KAYNAKLAR
Akalın, Mehmet, “Böğrüdelik Tatar Ağzı”, Türklük Araştırmaları Dergisi,
sayı: 2, MÜ. Fen-Edebiyat Fakültesi Yay., İstanbul 1985, s. 55-150.
Alişina, H. Ç., Tobolo-İrtişskiy Dialekt Yazıka Sibirskih Tatar, Kazanskiy
Pedagogiçeskiy İnstitut, Kazan 1994.
Devlet, Nadir, “Çağdaş Türkiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Ek
cilt, Çağ Yayınları, İstanbul 1993.
Hamitov, G., “Sibir ot Kazani Nedaleko”, Respublika Tatarstan, No: 81-82, 23
Nisan 2002, s. 2.
Komisyon, Tatar Télénéñ Anlatmalı Süzlégé, 3 cilt, Tatarstan Kitap Neşriyatı,
Kazan 1977, 1979, 1981.
“Natsionalnıy Sostav Naseleniya”, www.perepis2002.ru (25.06.2005)
Şahin, Erdal, “Batı Sibirya Tatarlarının Tarımla İlgili Bayram ve Gelenekleri”,
Sibirya Araştırmaları, Simurg, İstanbul 1997, s. 311-315.
Şahin, Leysen, “Sibirya Tatar Türkleri”, Türk Dünyası Kültür Atlası Türk
Devlet ve Toplulukları, Türk Kültürüne Hizmet Vakfı Yayınları, İstanbul 2003, s.
85-90.
Tumaşeva, D. G., Slovar Dialektov Sibirskih Tatar, İzdatelstvo Kazanskogo
Universiteta, Kazan 1992.
Veliyev, Fuat, Sibirskiye Tatarı, Tatarskoye Knijnoye İzdatels’tvo, Kazan
1993.
Veliyev, Fuat, “Sibirya’da İslâm”, Türk Dünyası Araştırmaları, çev. Mustafa
Öner, S.: 100 (Şubat), Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul 1996, s.
119-126.
Zenkiyev, Yakub, “Avtordan (Tormış Yulım)”, İrtéş Tannarı, Tatarstan Kitap
Neşriyatı, Kazan 1994, s. 671-672


* Marmara Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü.
1
Nadir Devlet, “Çağdaş Türkiler”, Doğuştan Günümüze Büyük İslâm Tarihi, Ek cilt, İstanbul 1993, s.
381. Ayrıca, 1908 yılında Tarsk bölgesinden 185’i erkek, 186’sı kadın olmak üzere 371 Buhara kökenli
Sibirya Tatarı çeşitli sebeplerden dolayı Türkiye’ye göç etmek zorunda kalmışlardır. Bunlar bugün
Konya’ya 135 km uzaklıktaki Böğrüdelik köyünde yaklaşık 200 hane olarak yaşamaktadırlar.
(
F. T.
Veliyev, Sibirskiye Tatarı, Kazan 1993, s. 53. Türkiye’de yaşayan bu Sibirya Tatarlarının dili şu
çalışmada incelenmiştir: Mehmet Akalın, “Böğrüdelik Tatar Ağzı”, Türklük Araştırmaları Dergisi, S.: 2,
İstanbul 1985, s. 55-150.)
2
“Natsionalnıy Sostav Naseleniya”, www.perepis2002.ru (25.06.2005)
3 Yakub Zenkiyev, “Avtordan (Tormış Yulım)”, İrtéş Tannarı, Kazan 1994, s. 671-672. s.
4
Yazar, Tümen bölgesindeki Yalan (Rus. Yelan) köyünde Tatar Orta Okulu müdürü olarak yirmi yıl
görev yapmıştır. (G. Hamitov, “Sibir ot Kazani Nedaleko”, Respublika Tatarstan, No: 81-82, 23 Nisan
2002, s. 2.)
5 Çara vergi ödeyen, askerlik hizmetine alınmayan toprak sahibi Tatar Türkleri.
6 Buhara taraflarından gelerek Sibirya’ya yerleşen Özbek Türkleri.
7 Sibirya’da Tümen, Tobol, Tara şehirlerinde yaşayan Tatarların ataları İslâmiyeti İdil boyu Bulgarlarına
nazaran beş altı yüzyıl sonra, 14. yüzyılın sonlarında kabul etmişlerdir. Sibirya Tatarlarının bir bölümü
teşkil eden Baraba Tatarları arasında ise, İslamiyet ancak 18. yüzyılda yayılmaya başlamıştır. (Fuat
Veliyev, “Sibirya’da İslâm”, Türk Dünyası Araştırmaları, çev. Mustafa Öner, S.: 100, Şubat 1996, s.
119.

Gönderen tatar on 2 Ağustos 2009 Pazar
categories: edit post

0 yorum

Yorum Gönder