bizim destanımız

Göçtü bir halk Sibirya dan, Bindokuzyüz başlarında.

Kalan kardeş dost hayali, Akıp gitti yaşlarında.

Tren idi bindikleri, çoğu hayvan vagonları.

Ağır ağır yol aldılar, Belki bir güz aylarında

Daldılar seyre pencereden, Sibirya’nın ovalarına.

Düşlediler kalan yurdun, ak bulutlu havaları.

Bıçak açmaz ağızları, söz etmedi ağaların.

Biran durdu dimağları, anaların babaların

Sibirya’nın ovaları, gitmek ile bitmezdi.

Menziline varmak için, bunca cefa yetmezdi.

Hür olmaktı sonu bunun, kimler sabır etmezdi.

Sabır kula gerekmese, elbet hüda vermezdi.

Sıkılmıştı çoluk çocuk, onları kim eğledi.

İçlerinde masal bilen, hemen durup söyledi.

Adı olsun Tokta nene, hep küçükleri beyledi.

Anlatıldı hikayeler, türkü bilen söyledi.

Bir ay sürdü yolculuk, payi tahta geldiler.

Şükür edip ALLAH a kurban, hayır verdiler.

Devlet açtı konağı, yatak yorgan serdiler.

Rahatlayıp hepsi, ayak kolun gerdiler.

Anadolu kavağı derler, demirleyip indikleri rıhtıma.

Sultan selam edüptür, hoş geldiniz tahtıma.

Öz kardeşin gelmesi, düştü Abdulhamit bahtına.

Türk kalayım diyenler, erdi sonunda ahtına.

Bir zamanlar kaldılar, payi tahtı Osmanda.

Hürmet görüp gezdiler, yelken ile Ummanda.

Camilerde secde edip, kaza namaz kıldılar.

Yürekleri şad olup, kuvvet buldu imanda.

Görülmemiş yer idi, onlar için İstanbul.

Ürpertiler geçirdi, dalıp gitti hayale.

Anlatmıştı dedesi, Peygamberin değin.

Böyle şehri alanlar, ALLAH indi kutlu Kul.

Tatarlardan birisi, Davutoğlu sar Hammat.

Tuzculukla uğraşıp, geçindirir bir zevat.

Dururlardı bir özde, soluk alsın diye at.

İçerlerdi soğuk su, ederlerdi istirahat.

Hoşlarına gitti yer, göçelim mi yoksa bura?

Haber verip kardeşlere, aramayın ora şura.

Suyu bol hava güzel, bir tarafta yüksek dağ.

Birleşelim, yerleşelim, bozulmasın gönül bağ.

Bir çokları kabul edip, haber saldı sağa sola.

Emir çıktı iskan için, hemen tez elden inşa ola.

Makul görüp İstanbul’da, devleti Osmaniye.

Köyün adı olmalıydı, Sultana şan REŞADİYE.

Öyle mümbit yer idi, görünmezdi ottan at.

Kulaç yetmez söğütler, gölgesinde uzan yat.

Şarıl şarıl akardı, Böğründeki pınarı

Oynaşırdı kuzular, su yolunun kenarı....

İlk gördüler merkebi, arka sıra sıpası.

Dediler olsa olsa, tavşanın kart babası.

Güldüler hep yerliler, alay etmek çabası.

Boyun büküp utandı, böyle şeyler olası.

Sultan Hamit dedi ki, bir yer seçin yurdumdan.

Kondurayım ben sizi, gönül düşen yerlere.

Zarar gelmez kimseye, bu vatanın kurdundan.

Saygılıdır milletim, Türküm diyen serlere.

Vatandır gayri deyip, geçtiler Anadolu’ya.

Bazen uğradı yolları, Ankara Bolu’ya

İster idi gönüller, benzesindi geldikleri koruya.

Kıra çıkıp gençleri, atlara ot yoluya.

Dillere destan idi, bindikleri atları

Gıpta edip bakardı, hep civarın yadları.

Elbet öyle olacak, bakım gerek hayvana.

Gelinlik kız gibi idi, tımar görmüş atları.

Benzememiş ellere, adetleri bir başka.

At besleyip kesermiş, Tatar gelince aşka.

Yedikleri at eti, düşmüş böyle dillere.

Dağıtırmış efkarı, kımız ile bir başka.

Eşir boğam, derdi dedem, büker idi tabakayı.

Atın biri çekmez ise, kuşanırmış falakayı.

Kamçı vurup karatına, asılırmış beraberce.

Dermiş, karat pekte yaman, ala yazdı falakayı.

Giderlemiş değirmene, beş araba bir arada

Varırlarmış en nihayet, bütün yaban hep orada

Garip görüp gülerlermiş, bizimkiler umursamaz

İş ciddiye kalsa eğer, kulaklılar kol arada

Tarla desen bol idi, sürülmezdi uzağı,

Koyun, keçi, attan çok, sığır ile buzağı

Düşünmezdi hiç kimse, bilinmeyen uzağı

Bir zamanlar yaşadı mes’ud Tatar uşağı

Devlet-i Osmaniye girdi idi harplere

Eli silah tutanı çağırdılar askere

Gitti bizden çoğusu, alamadı teskere

Kader denen deftere yazılmıştı bir kere

Seferberlik derlerdi, gitmeliydi bütün fert

Bilmeliydi düşmanlar, Türk askeri taştan sert

Tatarların yiğidi, başı sevda yellidir

Yavuklusu bir yana, vatan gayri kellidir

Yağlı martin elinde, duruşundan bellidir

Bizden gidip gelmiyen, dedem söyler ellidir

Yıllar süren harplerden perişan oldu millet

Hürriyet için göçene reva mıydı bu zillet

Bunca harbin üstüne başladı bir de kıtlık

Dediler Allahtandır, başa gelen bu illet

Erzak gerek erata, yardım etti hep duyan

Hiç durmadan pişirdi, erler yesin diye NAN

Gönderdiler cepheye ya kağnı ile ya yayan

Doydu karnı askerin, haykırdı haydi dayan

Aranılan azıkmış tatarların ekmeği

Götürmüşler komutana bir dilim de o yemiş

Sormuş Mustafa Kemal, hangi köyün ekmeği

Nasip olur varırsam, görmek isterim demiş

Artık vatan kurtuldu, yeniden inşa gerek

Çalıştılar hep birden, kazma ile belkürek

Bunca derde dayandı, taş basılı kor yürek

Beşer neler görürmüş, değilmikidir gerek

Bundan sonra malumdur anlatmaya lüzum yok

Daha güzel yazılar araştırırsan kaynak çok

Bilinmeyen bulunur, kitaplara burun sok

Elbet bir gün varırsın varılmayan menzil yok

Şimdi oldu mesele, Özbek miyiz yoksa ne?

Kimse bilmez ne idi, tartışılır sorunu

Kati delil yok ise, demelisin kendine

İlk ben TÜRKÜM diyenin, Kültiginin torunu BİLGE KAĞAN’ın.

Gönderen tatar on 2 Ağustos 2009 Pazar
categories: edit post

0 yorum

Yorum Gönder